Transcrito

Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar

26 de sep. de 2024 · 18m
Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar
Capítulos

01 · Main Story

1m 41s

02 · Vocabulary Words

14m 18s

Descripción

Fluent Fiction - Turkish: Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar Find the full episode transcript, vocabulary words, and more: https://www.fluentfiction.org/lost-and-found-a-thrilling-quest-in-istanbuls-grand-bazaar/ Story Transcript: Tr: Emir, İstanbul Kapalıçarşı'nın...

mostra más
Fluent Fiction - Turkish: Lost and Found: A Thrilling Quest in Istanbul's Grand Bazaar
Find the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.org/lost-and-found-a-thrilling-quest-in-istanbuls-grand-bazaar

Story Transcript:

Tr: Emir, İstanbul Kapalıçarşı'nın renkli ve hareketli dünyasında kaybolmuş gibiydi.
En: Emir seemed lost in the colorful and lively world of Istanbul's Grand Bazaar.

Tr: Sonbaharın serin rüzgarı, çarşıdaki küçük pencerelere doluyor ve içerideki kalabalığın seslerine karışıyordu.
En: The cool autumn breeze was flowing through the small windows of the bazaar, mingling with the noise of the crowd inside.

Tr: Emir titredi; altın ve baharat kokularının karışımı, onu biraz rahatsız ediyordu.
En: Emir shivered; the mix of gold and spice scents made him a little uneasy.

Tr: Yanında Selin vardı.
En: Beside him was Selin.

Tr: Selin'in gözleri parlıyordu, maceracı ruhu her zamanki gibi kıpır kıpırdı.
En: Selin’s eyes sparkled, her adventurous spirit was as restless as always.

Tr: İkili, İstanbul'a keyifli bir tatil için gelmişti ama işler pek de planlandığı gibi gitmiyordu.
En: The duo had come to Istanbul for an enjoyable vacation, but things weren’t going as planned.

Tr: Selin'in ailesinden kalma değerli bir bilezik kaybolmuştu.
En: A valuable bracelet, a family heirloom of Selin’s, had gone missing.

Tr: Bu durumu çözmek Emir'in göreviydi, en azından kendisi öyle düşünüyordu.
En: Solving this situation was Emir’s responsibility, or at least that’s what he thought.

Tr: Selin'e baktı; yüzünde hafif bir endişe vardı ama umut doluydu.
En: He looked at Selin; she had a slight worry on her face but was full of hope.

Tr: Emir, "Polis karakoluna gitmeliyiz," dedi.
En: “We need to go to the police station,” Emir said.

Tr: Selin omuz silkerek, "İyi olur!" dedi.
En: Selin shrugged, “That would be good!” she replied.

Tr: Ancak Emir Türkçeyi çok az biliyordu.
En: However, Emir knew very little Turkish.

Tr: Bunun farkındaydı ve ne yapacağı konusunda plan yapması gerekiyordu.
En: He was aware of this and needed to plan what to do.

Tr: Kapalıçarşı'nın karmaşasında ilerlerken, Emir dikkatle etrafına bakınıyordu.
En: As they moved through the chaos of the Grand Bazaar, Emir looked around carefully.

Tr: Kalabalıklar arasında yol almak zordu.
En: Navigating through the crowds was difficult.

Tr: Gözleri sürekli olarak çeşit çeşit dükkanlara kayıyordu.
En: His eyes kept wandering to the various shops.

Tr: Her köşeden farklı bir satıcı, dikkatlerini çekmeye çalışıyordu.
En: From every corner, different vendors were trying to grab their attention.

Tr: Bir ara Selin, yanındaki bir satıcıya göz kırptı.
En: At one point, Selin winked at a vendor nearby.

Tr: Emir hemen adımlarını hızlandırdı.
En: Emir immediately quickened his pace.

Tr: Kayıp bileziği bulmaları gerekiyordu.
En: They needed to find the lost bracelet.

Tr: Kısa süre sonra bir karakol gördüler.
En: Shortly after, they spotted a police station.

Tr: Karakolda, biraz çatlak döşemeler ve yoğun bir atmosfer vardı.
En: Inside, there were some cracked tiles and a busy atmosphere.

Tr: Emir kendini topladı, polisiye dizi izlemelerinin hiç işe yaramayacağını hissetti.
En: Emir composed himself, feeling that watching police dramas wouldn’t be of much help here.

Tr: Kesik kesik kelimelerle durumu anlatmaya çalıştı.
En: He tried to explain the situation with broken words.

Tr: Polis memuru dostça bir şekilde gülümsedi ve nazikçe yardıma hazır olduklarını, ellerinden geleni yapacaklarını söyledi.
En: The police officer smiled kindly and assured them they were ready to help and would do their best.

Tr: Bu biraz rahatlatmıştı Emir'i.
En: This relieved Emir a bit.

Tr: Sonraki adım çarşıdaki dükkanları dolaşmaktı.
En: The next step was to tour the shops in the bazaar.

Tr: Emir ve Selin satıcılarla konuşarak bilezik hakkında bilgi toplamaya çalıştılar.
En: Emir and Selin talked to the vendors, trying to gather information about the bracelet.

Tr: Biri sonunda bir ipucu verdi.
En: Eventually, someone gave them a clue.

Tr: "Bu bileziği şurada gördüm galiba," dedi yaşlı bir takıcı.
En: “I think I saw that bracelet over there,” said an old jeweler.

Tr: Emir hızla oraya yöneldi.
En: Emir quickly headed there.

Tr: Dükkan sahibi, basit bir şekilde, onlara bir kutu gösterdi.
En: The shop owner simply showed them a box.

Tr: İçinde kaybettikleri bilezik vardı.
En: Inside was the lost bracelet.

Tr: Emir ile Selin rahat bir nefes aldı.
En: Emir and Selin breathed a sigh of relief.

Tr: Emir, içini kaplayan rahatlıkla satıcıya teşekkür etmeyi başardı.
En: With a sense of comfort, Emir managed to thank the vendor.

Tr: Hafifçe Selin'e baktı ve onun gülümsemesini gördü.
En: He glanced at Selin and saw her smile.

Tr: Bilezik geri dönmüştü.
En: The bracelet was back.

Tr: Emir, Selin'in gözlerinde bir hayranlık gördü.
En: Emir saw admiration in Selin's eyes.

Tr: Kendi içinde, karşılaştığı zorlukları aşabildiği için biraz daha güçlü hissetti.
En: Internally, he felt a bit stronger for overcoming the challenges he faced.

Tr: İstanbul'un kalabalık ritminde, Kaybolan bir bilezik sayesinde artık daha kararlı ve özgüvenliydi.
En: In the busy rhythm of Istanbul, thanks to the lost bracelet, he was now more determined and confident.

Tr: Gezileri bitmeden bir Türk çayı için mola verdiler.
En: Before their trip ended, they took a break for some Turkish tea.

Tr: Yan yana otururlarken Emir, bu maceranın onları daha da yakınlaştırdığını düşünüyordu.
En: As they sat side by side, Emir thought about how this adventure had brought them closer.

Tr: Selin, "Biliyor musun, harika bir iş çıkardın," dedi.
En: Selin said, “You know, you did a great job.”

Tr: Emir gülümsedi.
En: Emir smiled.

Tr: İstanbul'da sadece bilmediği sokaklarda değil, aynı zamanda kendi iç dünyasında da güzel bir yolculuk yapmıştı.
En: In Istanbul, he had embarked on a beautiful journey not only through unknown streets but within his own inner world as well.


Vocabulary Words:
  • breeze: rüzgar
  • scents: kokular
  • uneasy: rahatsız
  • heirloom: miras
  • shivered: titredi
  • mingling: karışıyor
  • shrugged: omuz silkti
  • navigating: yol almak
  • chaos: karmaşa
  • vendor: satıcı
  • cracked: çatlak
  • composed: topladı
  • dramas: diziler
  • clue: ipucu
  • glanced: göz attı
  • admiration: hayranlık
  • overcoming: aşmak
  • restless: kıpır kıpır
  • determined: kararlı
  • confident: özgüvenli
  • restless: kıpır kıpır
  • turmoil: kargaşa
  • traverse: geçmek
  • amidst: arasında
  • spot: tespit etmek
  • kindly: nazikçe
  • relieved: rahatladı
  • breathed: nefes aldı
  • sparkled: parlıyordu
  • gather: toplamak
mostra menos
Información
Autor FluentFiction.org
Organización Kameron Kilchrist
Página web www.fluentfiction.org
Etiquetas

Parece que no tienes ningún episodio activo

Echa un ojo al catálogo de Spreaker para descubrir nuevos contenidos.

Actual

Portada del podcast

Parece que no tienes ningún episodio en cola

Echa un ojo al catálogo de Spreaker para descubrir nuevos contenidos.

Siguiente

Portada del episodio Portada del episodio

Cuánto silencio hay aquí...

¡Es hora de descubrir nuevos episodios!

Descubre
Tu librería
Busca