Rekindling Bonds in the Heart of Istanbul's Grand Bazaar
Descarga y escucha en cualquier lugar
Descarga tus episodios favoritos y disfrútalos, ¡dondequiera que estés! Regístrate o inicia sesión ahora para acceder a la escucha sin conexión.
Rekindling Bonds in the Heart of Istanbul's Grand Bazaar
Esta transcripción es generada automáticamente. Ten en cuenta que no se garantiza una precisión absoluta.
Capítulos
Descripción
Fluent Fiction - Turkish: Rekindling Bonds in the Heart of Istanbul's Grand Bazaar Find the full episode transcript, vocabulary words, and more: https://www.fluentfiction.com/tr/episode/2024-11-14-23-34-01-tr Story Transcript: Tr: Istanbul'un serin sonbahar sabahlarından...
mostra másFind the full episode transcript, vocabulary words, and more:
fluentfiction.com/tr/episode/2024-11-14-23-34-01-tr
Story Transcript:
Tr: Istanbul'un serin sonbahar sabahlarından biriydi.
En: It was one of those cool autumn mornings in Istanbul.
Tr: Büyük Çarşı, renkli stantları ve kalabalık caddeleriyle canlanmaya başlamıştı.
En: The Grand Bazaar was starting to come alive with its colorful stalls and bustling streets.
Tr: Havada baharatların, derilerin ve antikaların kokuları karışıyordu.
En: The air was filled with a mixture of the scents of spices, leather, and antiques.
Tr: Emir işine ara vermiş, çocukluk hatıralarının peşinden çarşıya gelmişti.
En: Emir had taken a break from his work and came to the bazaar chasing childhood memories.
Tr: Emir, kalabalığın içinde yavaş yavaş ilerlerken, gözleri o kadar tanıdık bir yüz arıyordu ki.
En: As Emir slowly moved through the crowd, his eyes were searching for such a familiar face.
Tr: Nil ile uzun zamandır görüşmemişlerdi.
En: He and Nil hadn't seen each other in a long time.
Tr: O günlerde işlerine fazlasıyla odaklanmış, ailesine yeterince zaman ayırmamıştı ve bu yüzden vicdan azabı çekiyordu.
En: Those days, he had been overly focused on his work, not spending enough time with his family, and he felt guilty because of it.
Tr: O anda gözleri, karşısındaki tezgahta birini gördüğünde durdu.
En: In that moment, his eyes stopped when he saw someone at the stall across.
Tr: Nil de muhtemelen o nadir çay karışımını arıyordu.
En: Nil was probably looking for that rare tea blend.
Tr: Nil, renkli şalların ve el yapımı takıların arasında dolaşıyordu.
En: Nil was wandering among colorful scarves and handmade jewelry.
Tr: Emir’i fark ettiğinde, önce yüzünde şaşkınlık, ardından rahatsızlık belirdi.
En: When she noticed Emir, first surprise, then discomfort appeared on her face.
Tr: Emir, göz göze geldiklerinde nazikçe gülümsedi.
En: When their eyes met, Emir smiled gently.
Tr: O an, Emir kararını verdi.
En: In that moment, Emir made his decision.
Tr: Yaklaşmalı ve bu kopmuş bağı onarmalıydı.
En: He should approach and mend this lost connection.
Tr: "Merhaba Nil," dedi.
En: "Hello Nil," he said.
Tr: Sesi nazik ve samimiydi.
En: His voice was gentle and sincere.
Tr: Nil başını çevirip başka bir yöne baktı.
En: Nil turned her head to look in another direction.
Tr: Emir, bir adım daha attı.
En: Emir took another step.
Tr: "Biliyor musun, anneannemin çayı hâlâ İstanbul'un en güzel lezzetlerinden."
En: "You know, my grandmother's tea is still one of Istanbul's best flavors."
Tr: Bu cümle Nil'in suratında yumuşak bir tebessüm oluşturdu.
En: This sentence brought a soft smile to Nil's face.
Tr: Çocukluk anıları zihninde belirdi.
En: Childhood memories resurfaced in her mind.
Tr: Soğuk kış aylarında anneannesinden aldıkları sıcak çayların tadını hatırladı.
En: She remembered the taste of hot tea they got from her grandmother during cold winter months.
Tr: Ama yine de acıları taze olan Nil, "Evett, ama sen o zamanlar nerelerdeydin Emir?" dedi.
En: But with her emotions still raw, Nil said, "Yes, but where were you back then, Emir?"
Tr: Sesi sert ama kırılgandı.
En: Her voice was harsh yet vulnerable.
Tr: Emir derin bir nefes aldı.
En: Emir took a deep breath.
Tr: "Nil, biliyorum. Orada olmalıydım. Üzgünüm," dedi.
En: "Nil, I know. I should have been there. I'm sorry," he said.
Tr: Kalabalığın yanlarında hareket ettiği halde zaman durmuş gibiydi.
En: Although the crowd moved around them, time seemed to have stopped.
Tr: İkisi de eski günlerin anılarına daldı.
En: Both of them delved into memories of the old days.
Tr: Nil, gözlerini Emir’in gözlerine dikti.
En: Nil locked eyes with Emir.
Tr: "Çok kırgınım," dedi.
En: "I'm very hurt," she said.
Tr: "Ama aynı zamanda özledim seni."
En: "But I missed you too."
Tr: Emir, yılların getirdiği boşluğu nasıl dolduracağını bilmeden, "Ben de seni özledim.
En: Unsure of how to fill the gap that years had created, Emir said, "I missed you too.
Tr: Yeniden başlamak isterim. Aile önemli," dedi.
En: I want to start over. Family is important."
Tr: Laflar, duygu dolu anların içinde akıp gitti.
En: Words flowed in moments full of emotion.
Tr: İkisi de geçmişin yaralarını tekrar açmadan, geleceğe odaklanmaya karar verdiler.
En: Both decided to focus on the future without reopening the wounds of the past.
Tr: Nil, hafif bir gülümsemeyle, "Peki, bugünden itibaren yeniden başlayalım," dedi.
En: Nil, with a slight smile, said, "Okay, let's start anew from today."
Tr: Ve bu basit cümle iki kardeşin yıllardır uzak ama derinden bağlı olduklarını hatırlattı.
En: And this simple sentence reminded the two siblings of being distant yet deeply connected for years.
Tr: Büyük Çarşı'nın kalabalığı aralarında akıp giderken, iki kardeş yan yana yürümeye başladı.
En: As the crowd of the Grand Bazaar flowed past them, the two siblings began to walk side by side.
Tr: Renkli yapraklar ayaklarının altında hışırdarken, yeni ve umut dolu bir başlangıcın resmini çizdiler.
En: As colorful leaves rustled under their feet, they painted a picture of a new and hopeful beginning.
Tr: Artık geçmişin gölgesinde değil, geleceğin umutlarıyla yürüyorlardı.
En: They were now walking not in the shadow of the past but with hopes for the future.
Tr: Emir, iş hayatı ve kişisel hayatı arasında denge kurmanın önemini öğrenmişti.
En: Emir had learned the importance of balancing work life and personal life.
Tr: Nil ise, affetmenin eski anıları tazeleyen bir güç olduğunu anlamıştı.
En: Nil understood that forgiving is a power that refreshes old memories.
Tr: Bu yeni başlangıç, onların en değerli hediyesiydi.
En: This new beginning was their most precious gift.
Vocabulary Words:
- cool: serin
- autumn: sonbahar
- bazaar: çarşı
- colorful: renkli
- stall: tezgah
- bustling: canlanmak
- scents: kokular
- spices: baharatlar
- antique: antika
- chasing: peşinden
- familiar: tanıdık
- focused: odaklanmış
- guilty: vicdan azabı
- rare: nadir
- blend: karışım
- wandering: dolaşmak
- surprise: şaşkınlık
- discomfort: rahatsızlık
- sincere: samimi
- gesture: jest
- breath: nefes
- vulnerable: kırılgan
- delve: dalmak
- connection: bağ
- gap: boşluk
- refreshes: tazelemek
- precious: değerli
- gift: hediye
Información
Autor | FluentFiction.org |
Organización | Kameron Kilchrist |
Página web | www.fluentfiction.com |
Etiquetas |
Copyright 2024 - Spreaker Inc. an iHeartMedia Company
Comentarios