1 SEP. 2019 · Akademisyen Umut Özkırımlı, Partizan'da yükselen aşırı sağ ve toplum ilişkini analiz ediyor.
Aşırı sağ, popülist siyasetçiler halkın çoğunluğunun desteğiyle seçiliyor. Bu durumda o siyasetçinin yaptıklarının tek sorumlusunun kendisi olduğunu söyleyebilir miyiz? Amiyane tabirle hırsızın hiç mi suçu yok?
Popülizmin yükselmesinden, demokrasi krizinden bahsediyoruz. Ama bunları tartışırken özne olarak hep siyasetçileri seçiyoruz ya da öznesiz konuşuyoruz. Oysa tüm bu krizlerin merkezinde sadece elitler değil, kitleler de var.
Neden öznesiz konuşuyoruz? Neden hem popülizmi eleştirip hem de “halk yardakçılığı” yapıyoruz? Liderleri, sistemi, muhalefeti eleştiriyoruz da neden halkı eleştirmiyoruz?
Amazon yangınları “Bolsonaro çevre hareketine de zarar veriyor” başlığıyla duyuruluyor. Duyurulmayan tek şey, o Bolsonaro’nun halkın yüzde 55.13’ünün desteğiyle, yani 58 milyon kişinin oyunu alarak başkan seçilmiş olduğu gerçeği.
Yerel halkın desteğiyle Diyarbakır, Mardin ve Van’da belediye başkanlığını kazananların yerinde bugün devletin atadığı kayyımlar oturuyor. Peki halk ne yapıyor? Yerel halkı ve onları destekleyen küçük bir azınlığı saymazsak Instagram’da tatil fotoğrafı paylaşıyor.
Halk gerektiğinde en baskıcı rejimleri bile demokratik adımlar atmaya itebilecek gerçek bir özne. Güçlü bir özne.
Birçoğumuz elitist damgası yemekten korkuyoruz. Ama bu gereksiz bir korku. Halk, hem elitlerden hem de orta ve yoksul sınıflardan oluşuyor. Elitler, diğer kesimlerden masum değil.
Elitler, ekonomik, siyasi ve kültürel kapitali ellerinde bulundurdukları için statükonun devam etmesinde sorumlulukları daha fazla. Halkı eleştirmek, elitleri daha fazla eleştirmeyi gerektiriyor.
Günümüzde siyaset şeffaf. Aşırı sağ, popülist liderler halkı kandırmıyor, ne olduklarını açık açık söylüyorlar. Ve tam da bu nedenle, yani savundukları düşünceler nedeniyle oy alıyorlar.
Halkı eleştirmekten korkmamamız gerekiyor. Tıpkı bireyler gibi, halklar da birer özne. Kolektif özne. Bireyler nasıl karar alabiliyor, o kararların sonuçlarına katlanmak zorunda kalıyorlarsa, halklar da aldıkları kararların sonuçlarına katlanmaya hazır olmalı.
Eğer kendisine özne olma hakkı tanınmayan halk bu duruma hiçbir şekilde itiraz etmiyorsa o zaman o halkın da başına gelenleri hak ettiğini söylemek mümkün.
Türkiye’de Kürtler onca baskıya rağmen seçtikleri başkanları savunmak için sokakta. İşte bu halk özne; kaybedecek bile olsa kendi kaderini tayin etmek için mücadele ediyor, insanlık onuruna sahip çıkıyor.
Onlar sokakta göğüs göğüse çarpışırken bir tatil köyünde kokteyllerini yudumlayanlar ise özne olmayı göze alamayanlar ya da özne olmayı birkaç yılda bir oy kullanmaya indirgeyenler. Bu kitleler ise başlarına gelecek her şeyi hak ediyorlar.